Web sitemizde çerezler ve benzeri izleme teknolojileri kullanılmaktadır. Çerezlerin ve benzeri izleme teknolojilerinin pazarlama/reklam faaliyetleri, sitemizin daha işlevsel kılınması ve kişiselleştirilme amaçlarıyla kullanımına onay verebilir veya ‘’Tercihler’’ butonu ile çerezleri yönetebilirsiniz.
Ekim 2021
Mutluluğun algoritması olur mu?
MUTLULUK SİZİN OLDUĞUNUZ HER YERDE!
oogle X’in eski CBO’su Mo Gawdat on sekiz yaşındaki oğlu Ali’yi beklenmedik bir şekilde aniden kaybediyor. Ali’nin ölümünden on yedi gün sonra yazmaya başlıyor; oğluyla birlikte oluşturduğu mutluluk modelini tüm dünyada gereksiz yere acı çeken insanlarla paylaşmaya karar veriyor. Önce böylesine büyük bir acı yaşayan Mo Gawdat’ın mutluluk hakkında ne dediğine hep birlikte kulak verelim: “Hayatın bize sunduğu şeylere doğru açılardan baktığımızda kendi mutluluk denklemimizi kurabiliriz ve parçaları yerli yerine oturtabiliriz. Önemli olan, doğru denklemi doğru parçalarla kurmayı öğrenmek.” Gawdat bunun için hayata bakış açılarımızda yaptığımız hataları, beynin kör noktalarını, algımızdaki yanılsamaları kullanarak mutluluğun formülüne giden yolu bir mühendis gözüyle açıklıyor. Oğlunu gencecik yaşta kaybettikten sonra tekrar hayata tutunmasını sağlayan mutluluk denklemini Pegasus Yayınları’ndan çıkan kitabı Mutluluğun Algoritması’nda paylaşıp kendi denklemimizi kurmamız için gereken adımları gösteriyor.
Mutluluğu doğru yerde arıyor muyuz?
Her şeyden önce denklemi kurmak ve mutluluğu doğru yerde aramak gerekiyor. Gawdat mutluluğun bir önkoşul gerektirmediğini ve bu konuda bebekleri örnek alabileceğimizi söylüyor. İnsan olarak fabrika ayarlarımıza geri dönmenin mutluluk anlamına geldiğini ve mutlu olmak için beklentiye, önkoşula ya da şarta ihtiyaç duymayan bir bebeğin buna en iyi örnek olduğunu ifade ediyor. Bir diğer mesele ise beklentiler... Gawdat’a göre olayları beklentilerimizle eşit ya da beklentilerimizin üzerinde algılarsak mutlu oluruz. Başka bir deyişle beklentisizliğin mutlulukla eşanlamlı olduğunu söylemek mümkün. Burada yazarın özellikle altını çizdiği bir konu var ki o da bizi mutsuz eden şeyin yaşadığımız olay değil, bu olay hakkındaki düşünce şeklimiz olduğu... Örneğin bir sabah işe giderken yağmura yakalandığınızda “Ne kadar şansızım, ıslanacağım?” diye düşünebilir ya da yağmurun toprakta bıraktığı kokuyu duymanın mutluluğunu yaşayabilirsiniz. Yani olay tamamen “bakış” meselesi...
Aramızda stres olmayan var mı?
Gelelim yüzyılın hastalığı olan strese... Gawdat özetle şunu söylüyor: Artık aslanlarla mücadele etmek zorunda olduğumuz, vahşi doğanın en büyük yaşamsal tehdit olduğu ilk çağlarda yaşamıyoruz; tehditlerimiz çok farklı ama verdiğimiz tepkiler ilk çağlarda yaşayanların hayatta kalmak için zorunlu olarak verdiği tepkilerle aynı. Burada kör noktalarımız giriyor devreye: filtreler, varsayımlar, öngörüler, hatıralar, etiketler, duygular, abartı. İnsanın ormanda bir aslandan kaçarken hayatta kalmasını kolaylaştıran bu yedi “etkili” özellik, günümüzde etkisini kaybederek kör noktaya dönüşüyor; bu özellikler devreye girdiğinde bizi bir düşünce girdabına ve stres döngüsüne hapsediyor. Mevcut ana demirlenmek ve düşüncelerimizi içinde bulunduğumuz ana odaklamak ise sakinleşip olaya farkındalıkla ve tarafsız bir şekilde bakmanın en temel yolu.
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Bu gerçekten doğru mu?
Mutluluğun Algoritması’nda Mo Gawdat’ın gözler önüne serdiği olasılıklar zinciri ve her yanılsamaya “bu gerçekten doğru mu?” diye bakmak insan yüreğini genişletiyor. Gawdat kitapta oğlunun ölümünden sonra yaşadığı içsel sorgulamaya da yer veriyor ve cevapları bizzat oğlundan aldığını hayal ediyor. “Hayatımız Ali’nin gidişiyle birlikte durdu,” diye düşündüğünde, oğlunun ona şöyle dediğini düşünüyor: “Bu doğru mu, baba? Hayat kimse için durmaz. Sen gitme vaktin gelene kadar burada kalacaksın.”
Yanılsamalar arasında kaldığımızda...
Gawdat beynimiz aşırı gevezelik edip bizi başıboş bir düşünce yağmuruna tuttuğunda ve bir takım yanılsamaların tam ortasında bıraktığında, ona susmasını söyleyebileceğimizin altını çiziyor: “Beynimize tam olarak ne yapması gerektiğini söyleriz ve beynimiz de bize itaat eder! Eksiksiz bir şekilde!”
Aklınıza olumsuz bir düşünce geldiğinde ve sizi karamsarlığa sürüklediğinde, beyninize susmasını ve an itibariyle buna ihtiyacınız olmadığını söyler, hatta bunu yazıya dökerseniz gerçekten mucizevi bir etkiyle karşılaşıyorsunuz: Beyniniz susuyor! Gawdat tam da bu sırada mutluluğun altın kuralını açıklıyor: Yanılsamalar arasında kaldığınızda sizi mutlu eden tarafa inanmayı seçin. Bu tarafın gerçeğe yakın olma ihtimali daha fazladır.