Web sitemizde çerezler ve benzeri izleme teknolojileri kullanılmaktadır. Çerezlerin ve benzeri izleme teknolojilerinin pazarlama/reklam faaliyetleri, sitemizin daha işlevsel kılınması ve kişiselleştirilme amaçlarıyla kullanımına onay verebilir veya ‘’Tercihler’’ butonu ile çerezleri yönetebilirsiniz.
Ağustos 2 2020
Satıyorum, satıyorum, sattım!
DÜNYA PİYASASININ KALBİNİN ATTIĞI MÜZAYEDELER.
anat eserleri kültür objesi olmalarının yanında aynı zamanda kusursuz birer yatırım araçlarıdır. Bu yüzden 21. yüzyılın müzayedeleri, uluslararası sanat piyasalarının nabzının attığı yerler olarak karşımıza çıkıyor. Rekor kıran satış rakamları her yıl katlanarak büyürken, bu işe sanat yatırımı ya da yalnızca hobi olarak bakanların buluştuğu müzayedeler de ününe ün katıyor.
Takas kültürünün ardından paranın bulunmasıyla beraber farklı satış yöntemlerinin arasına giren müzayedenin tarihi Roma’ya kadar uzansa da konumuz olan sanat eserlerinin alınıp satılmasını sağlayan “müzayede” anlayışının ilk örnekleri 17. yüzyılda görülüyor. O dönemde satışların taverna ya da restoran gibi halka açık yerlerde düzenlendiği biliniyor. Zira ilk müzayede evi 1674’te İsveç’te kurulmuş. Stockholm Müzayede Evi bugün hâlâ Avrupa’nın en önemli müzayede evlerinden biri olarak görülüyor.
Bugün dünyaca tanınan birçok müzayede evi ününü 18. yüzyılda sürekli savaş içinde olan Kıta Avrupası sayesinde edindi. Nedeni aslında oldukça basit; savaştan kaçırılan eserler önce İngiltere’ye getirilince ülke Fransız Devrimi’nin de ardından dünya sanat piyasasının kalbi hâline gelmiş oldu. İnsanların bu dönemde yaşamayı arzulamasına neden olan şeylerden biriyse, bugünün paha biçilmez eserlerinin çok cüzi fiyatlara alıcı bulduğu zamanlar olması. Ancak bu durum 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan koleksiyonerlerle birlikte değişti. Eserlerin fiyatları gitgide yükselerek aynı tarz koleksiyonu yapanlar sayesinde (aynı sanatçı, akım ya da üslup ve hatta dönem) özellikle efsanevi ressamların eserleri hak ettiği değere ulaştı. Bu, aynı zamanda sanat eseri ticaretinin ve müzayede kültürünün de ilk defa ciddiye alınmaya başlandığı yeni bir çağın başlamasına neden oldu.
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
20. yüzyılda bu sahneye ABD ve Almanya da eklendi. Bu sefer de II. Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa’yı terk eden sanatçı ve koleksiyonerler, sanat piyasasının merkezini ABD’ye doğru kaydırmış oldu. Bugün dünya müzayede pazarını domine eden üç ülke olan ABD, Çin ve İngiltere, toplam piyasanın yüzde 84’ünü oluşturuyor. Ancak eklemekte fayda var ki, ABD sanat piyasasının çoğunluğunu İngiltere merkezli kuruluşlar oluşturuyor.
Dünyanın en prestijli iki ismi
Gelelim müzayede evlerine; yani sanat piyasası borsasının belirlendiği mekânlara. Bugün finans piyasası ile yarışacak büyüklükte işlem gören bu modern kuruluşlar az önce anlattığımız tarihin içinden kopup gelen köklü ve oldukça da güçlü firmalar. Dünyanın en prestijli iki müzayede evi olan Christie’s ve Sotheby’s aynı zamanda en eskiler arasında yer alıyor. 1776 yılında James Christie tarafından kurulan Christie’s, o zamanlarda bile insanların dikkatini çeken müzayedeler düzenliyordu. Bugünse yaklaşık 80 ayrı kategoride yıllık 350 müzayedeye ev sahipliği yapıyor. Bunların arasında dekoratif sanattan mücevhere, fotoğraftan koleksiyon parçalarına kadar her şey bulunabiliyor. Christie’s’in açık artırmaya sunduğu eserler 200 dolardan 100 milyon dolara kadar alıcı buluyor. Ancak müzayede evini bu kadar ünlü yapan asıl şey “özel” açık artırmalar. Özel müşteriler için yapılan bu açık artırmalarda savaş öncesi, modern dönem, empresyonist dönem, eski ustalar ve mücevherler satışa çıkıyor.
Bugün varlığını 46 ülkede sürdüren Christie’s, dünya sanat piyasasını domine eden müzayede evlerinin başında geliyor. Sotheby’s ise Christie’s’den biraz daha önce 1744 yılında Samuel Baker tarafından kurulmuş ve sanat dünyasına değerli kitaplarla giriş yapmış bir müzayede evi. Bugünse dünya üzerinde 40 ayrı ülkede 80 ofisi bulunuyor. Özel satışlarda ise 70 kategoriye kadar uzanan bir katalogları var. Bununla birlikte geçen yıl herkesi şaşırtan bir gelişme yaşandı. Sotheby’s geçen yıl Londra merkezli müzayede evinin kendisini satışa çıkardı ve 3,7 milyar dolara alıcı bulmasıyla tarihe geçti.
Bugün neler oluyor?
Her yıl sanat piyasasının dört gözle beklediği The Art Market 2020 Raporu Mart ayında açıklandı. Müzayede evlerine de geniş yer ayıran rapordan çıkanlara yakından bakalım. Geçtiğimiz yıl en yüksek fiyata alıcı bulan önemli eserlerden biri olan Claude Monet’nin Meules (1891) tablosu, Sotheby’s açık artırmasında 110,7 milyon dolara alıcı buldu. Dünyada yaşanan gelişmelerin ve politik belirsizliklerin açılış fiyatlarında düşüklüğe neden olması da gözlerden kaçmadı. Ancak bu düşüş özel satışlar için geçerli değil zira Christie’s
ve Sotheby’s’in 1,8 milyar dolar değerinde satış yaptığı da söylenenler arasında.
Elbette bu dönemde yeni rekorlar da kırılmıyor değil. Jeff Koon’un Rabbit isimli heykeli 91,1 milyon dolara alıcı bularak “yaşayan bir sanatçıya ait en pahalı sanat eseri” unvanını almış oldu. 2013 yılında da Koon’un Balloon Dog (Orange) isimli heykeli 58 milyon dolara alıcı bularak bir rekora imza atmıştı.
Bu yılın en ilginç verilerinden biriyse milenyum kuşağının alıcı tarafındaki yükselişi. UBS Investor Watch and Arts Economics’in 1300 yüksek koleksiyoncu üzerinden yaptığı bir araştırmaya göre, bu yaş grubundaki alıcıların iki yıl boyunca toplam üç milyon dolarlık ortalaması vardı. Bu rakam boomers olarak tanımlanan savaş sonrası kuşak tarafından harcanan miktarın altı katından fazla.
Bu yıl ise işler bambaşka bir boyutta ilerliyor. Müzayede evleri durumu hızla toparlayarak, online ve canlı açık artırmalar düzenliyor. Şimdilik buradan en kârlı çıkan isim Sotheby’s gibi görünüyor. Bunun nedeni Contemporary Curated satışının, müzayede evine toplam online satış rekorunu getirmiş olması. Satış, online ve salon müzayedeleri de dahil olmak üzere, Sotheby’s’in en başarılı “Contemporary Curated” müzayedesi olarak tanımlanıyor zira sunulan eserlerin yarısından fazlası da tahmin edilen satış fiyatının üzerinde alıcı buldu.
Hem Sotheby’s hem de Christie’s özellikle online müzayedelerde lüks markaların koleksiyon parçalarını da açık artırmaya çıkarıyor. Ama marka iş birlikleri bununla sınırlı değil. Örneğin Prada, Sonbahar-Kış koleksiyonunu Sotheby’s ile yapılacak bir müzayede ile tanıtacağını duyurdu.
Türkiye’de müzayedecilik
Bugün Türkiye’de müzayede denince akla gelen ilk isim Nurcan & Turgay Artam çiftinin 1981 yılında kurduğu Artam Antik A.Ş., zira kuruldukları ilk yıldan bu yana birçok ünlü eser ve ismin sergilenmesine vesile olmakla kalmamış dünyada satılan en değerli Türk eserinin de açık artırmasını yönetmişlerdir. Osman Hamdi Bey’in Kaplumbağa Terbiyecisi, 2004 yılında Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi tarafından beş trilyona alınmıştı. Dört kuşaktır sanat dünyasının içinde bulunan Portakal Ailesi de 20. yüzyılın başından bu yana çok sayıda müzayedeye ev sahipliği yaptı. 1883 yılında dünyaya gelen Yervant Portakal, ev ve saraylarda çok sayıda müzayede düzenledi. Bunlar arasında Hicaz Valisi Ahmed Hatip Paşa, Prens Burhaneddin, Osman Hamdi Bey müzayedeleri yer aldı. 2004 Aralık’tan bu yana ise aralarında Picasso, Monet, Renoir, Lautrec, Dali, Hirst ve Kapoor gibi isimlerin yer aldığı önemli isimlerin işlerini müzayedelere taşıdılar. Şimdiyse dördüncü kuşak olarak Raffi Portakal’ın kızı Maya Portakal aile mesleğini devam ettiriyor.